Derin teknolojilere talep artıyor; Türkiye’de ekosistem büyüyor Derin teknolojilere talep artıyor; Türkiye’de ekosistem büyüyor

Derin teknolojilere talep artıyor; Türkiye’de ekosistem büyüyor

Derin teknolojilere talep artıyor; Türkiye’de ekosistem büyüyor

07/12/2022 15:11

Dünyada derin teknolojiye yapılan yatırımlar artarken Türkiye’de de girişimci sayısı artan bir derin teknoloji ekosistemi oluşuyor
BU HABERİ
PAYLAŞ

Global girişimcilik ekonomisi yaklaşık 3 trilyon dolar değerle, bir G7 ülkesi GSYİH’si kadar değer üretiyor. Dünyanın en büyük 10 şirketinden 7’si ve hatta büyük küresel şirketlerin önemli bir kısmı teknoloji sektöründe faaliyet gösteriyor. 2019 yılında girişimcilik ekosistemine dünya çapında yapılan risk sermayesi yatırımları 300 milyar dolara yaklaşmış durumda. Küreselleşme, kentleşme ve dijitalleşme, son yıllarda dünya ekonomisini yönlendirirken, aynı zamanda yaşadığımız çevreye baskı uygulayarak yeni güvensizlik biçimlerinin oluşmasına da neden oluyor. Bu bağlamda derin teknolojilerin, günümüz global sorunlarının çözümünde önemli bir yere sahip olacağı düşünülüyor.

PANDEMİYE YÖNELİK ÇÖZÜMLER DERİN TEKNOLOJİ ARMAĞANLARI

Derin teknoloji terimi, büyük bilimsel atılımlara veya mühendislik yeniliklerine dayalı ürünler geliştiren girişimleri ifade ediyor. Yapay zekâ, veri ve görüntü işleme, otonom araçlar, robotlar ve mekatronik, artırılmış ve sanal gerçeklik (AR/VR), endüstri 4.0, nesnelerin interneti, biyoteknoloji, yeni malzemeler ve nanoteknoloji gibi kategorilerde çalışma yapan derin teknoloji girişimleri tarım, otomotiv ve ulaşım, tüketici ürünleri ve hizmetleri, savunma ve havacılık, enerji, çevre ve su, finans, gıda, sağlık, üretim ve yapı, telekomünikasyon ve perakende gibi alanlarda benzersiz ürün ve çözümler gerçekleştiriyor.

Raporda, derin teknoloji girişimlerinin öneminin pandemiyle arttığının da altı çiziliyor. Pandeminin ilk günlerinde hızlı bir şekilde imdadımıza yetişen COVID-19 test kitleri, salgının ilerleyen dönemlerinde hastane kapasitelerinin dolmasıyla önemini anladığımız ventilatörler ve geldiğimiz noktada hızlı bir şekilde üretilip, kullanıma sunulan ve pandemiden dünyayı kurtarmak için umut bağladığımız aşıların derin teknoloji şirketleri tarafından kullanıma sunulan armağanlar olduğu düşünülüyor.

DERİN TEKNOLOJİYE YAPILAN YATIRIMLAR NE DURUMDA?

Rapora göre; tüm teknoloji girişimleri arasında derin teknoloji girişimlerinin payı 2010’da yüzde 22’lerde iken 2018’de yüzde 45’i aştı. Derin teknoloji alanında dünya çapında yapılan yatırımların en fazla fotonik ve elektronik kategorisinde, en az da kuantum bilgisayarlarda yapıldığı görülüyor. 2020’de dünyada 51 ülkede, bin 305 şehirde derin teknoloji yatırımı gerçekleşmiş durumda.

Raporda, derin teknoloji yatırımlarının ülkeler bazında incelemesi de yapılıyor, ABD ve Çin’in, 2015’ten 2018’e kadar derin teknoloji şirketlerine yapılan küresel yatırımların yaklaşık yüzde 81’ini gerçekleştirdiği görülüyor. ABD’de bu zaman zarfında 32.8 milyar dolar, Çin’de ise 14.6 milyar dolar tutarında derin teknoloji yatırımı yapılmış durumda. Ancak dünya derin teknoloji ekosistemi yalnızca bu iki büyük ülkeden ibaret değil, sektörde pek çok Avrupa ülkesi de öne çıkıyor.

Atomico’nun ‘The State of European Tech (2020)’ raporuna göre, 2016’da 3.9 milyar dolar tutarında olan Avrupalı şirketlere yapılan derin teknoloji yatırımları, 2019’da 10.2 milyar dolar seviyesine çıkarak, adeta zirve yaptı. Bununla beraber söz konusu rakam resmi olmayan verilere göre yaklaşık 12 milyar doları buldu. 2016’dan bu yana, Avrupa’daki derin teknoloji şirketlerine yapılan kümülatif yatırım ise 36 milyar doları aştı.

NEDİR BU DERİN TEKNOLOJİ?

Derin teknoloji (Deeptech) terimi ilk olarak 2014 yılında VC firması Propel(x)’in CEO’su Swati Chaturvedi tarafından, derin teknolojiler geliştiren girişimleri, iş modeli inovasyonuna, artırılmış hizmet iyileştirmelerine veya standart teknolojilerin kullanımına dayanan internet, mobil ve e-ticaret çalışmalarıyla uğraşan genel teknoloji girişimlerinden ayırmak amacıyla kullanıldı. Terim, büyük bilimsel atılımlara veya mühendislik yeniliklerine dayalı ürünler geliştiren girişimleri ifade ediyor. Derin teknoloji; farklı ihtiyaçları olan, farklı sektörlerdeki girişimleri; geliştirme süresi veya finansal ihtiyaçlar gibi benzerliklerde tek bir çatı altında birleştirir. Derin bilgiye sahip olan bu girişimler, rekabet avantajından faydalanır.

Derin teknoloji girişimleri, bilime veya Ar-Ge’ye dayalı ürünler geliştiren şirketler olarak tanımlanır. Bu teknolojiler genellikle dönüşüm potansiyeline sahiptir. Başarılı olurlarsa, işletmelerin çalışma biçiminde, ulusal güvenliğin korunmasında veya etki ettikleri keşif alanının tümünde paradigma değişikliklerine neden olabilirler. Birçok derin teknoloji şirketi, dünyanın en büyük zorluklarını çözmek için çok uzun bir yola çıkmış kaşiflerden oluşur.

Derin teknoloji; doktoralı veya yüksek lisanslı bilim insanlarının ve mühendislerin, küresel ısınma, kanserle mücadele ve trafik tıkanıklıkları gibi dünyanın karşı karşıya olduğu büyük sorunları çözmek için bir araya geldikleri bir girişimcilik kulübü olarak da düşünülebilir. Bu kulübe video oyunları, mesajlaşma uygulamaları veya medya portalları giremez. Derin teknolojiler; fiziksel (otonom araçlar, yeni malzemeler, 3D baskı, gelişmiş robotik) veya biyolojik (genetik mühendisliği, nöroteknoloji, biyo baskı) teknolojilerde hızlı ilerlemelere şahit olduğumuz endüstri 4.0 merceğinden de görülebilir.

Derin teknoloji her şeyden önce bilimle başlar, araştırma ve geliştirmeyle (Ar-Ge) beslenir. Bilimsel bir keşfi veya buluşu kullanır ve hayata geçireceği girişimini onun üzerine inşa eder. Bu bilim her yerden başlayabilir ancak genellikle bir dizüstü bilgisayar ve kablosuz ağdan çok daha fazlasını gerektirir. Laboratuvarlara, test tesislerine, benzersiz kaynaklara, özel araçlara ve makinelere, güçlü bilgi işleme altyapısına, verilere, sermayeye ve kapsamlı düşünmeye ihtiyacı vardır.

ODAĞINDA BÜYÜK SORUNLAR VAR

Bu teknolojilerin çoğu büyük toplumsal ve çevresel zorlukları ele alır ve muhtemelen en acil bazı küresel sorunların gelecekte çözüme kavuşturulmasına önemli katkı sağlayacak nitelikte olduğu söylenebilir. Ayrıca bu teknolojiler, kendi pazarlarını yaratma veya mevcut endüstrileri rahatsız etme gücüne sahiptir. Oluşan temel fikrî mülkiyetin (patent, faydalı model vb.) yeniden üretilmesi zordur veya bu fikrî mülkiyetler iyi korunur. Bu nedenle genellikle değerli bir rekabet avantajı veya giriş engeline sahiptirler.

Derin teknolojili bir girişim, birkaç nedenden ötürü dijital bir girişimden daha yavaş ve daha pahalıdır. Öncelikle bu yatırımlarda güçlü araştırma tabanına ihtiyaç var. Derin teknolojide ürün geliştirme, güçlü bir dizi gelişmiş beceri, bilgi ve altyapıdan destek gerektiren ve ürünlerin pazara sunulma süresini uzatan temel araştırmalara ve/ veya gelişmiş Ar-Ge’ye dayandığı için güçlü bir araştırma ekibi işin temel dayanak noktalarından birini oluşturuyor. Bu alanda yapılacak yatırımlar için dikkat çeken bir detay da ağır endüstrileşme süreci.

ARAŞTIRMA KADAR GÜÇLÜ FİNANSMAN DA ÖNEMLİ

Derin teknoloji çalışmalarının başarıya ulaşmasını sağlayacak ayrıntılardan birini de büyük yatırım ihtiyacı meydana getiriyor. Bir derin teknoloji girişiminin ihtiyaç duyduğu altyapı, beceriler ve kaynaklar, uzun bir süre için önemli bir finansman kapasitesi gerektirdiği için aslına bakılırsa araştırmanın konusu kadar finansmanı da başarının anahtarı konumunda bulunuyor. Son olarak derin teknoloji çıktıları henüz tanımlanmamış ticari uygulama olduğu için aslına bakılırsa risk sermayesi unsurunu buradan alıyor. Nihai ürün spesifikasyonları, süreç içinde iyi tanımlanmamış olabilir. Örneğin, Bitcoin için özel bir teknolojik çözüm olarak geliştirilen blok zincir teknolojisi, geliştiricilerinin öngörmediği yeni bir finans pazarının kapısını açmıştı.

Öte yandan derin teknoloji, yalnızca gelişmiş bilgisayar programlarına odaklanan yenilikleri de içerebilir, ancak bunların derin teknoloji alanına dahil edilebilmeleri için gerçekten çığır açıcı teknolojilere, çeşitli bilimsel atılımlara ve devam eden Ar-Ge süreçlerine sahip olmaları gerekir. Bir makine öğrenmesi yapısını bir yazılımda veya bir internet uygulamasında kullanıyor olmak derin teknoloji kabul edilmek için yeterli değildir. 10 yıl önce bu gerçekten öncü ve ileri bir teknoloji olarak kabul edilmiş olsa da bugün çok daha yaygın ve sıradan bir teknoloji olarak görülmektedir.

ABD’DE BENZERSİZ EKOSİSTEM

Dünyada derin teknolojinin getirdiği karmaşık teknoloji yatırımlarının en çok desteklendiği ülkenin halen ABD olduğunu söyleyebiliriz. ABD derin teknoloji girişimciliği ortamının benzersizliği, zengin ekosisteminden kaynaklanıyor. Yatırımcılar ve girişimciler onlarca yıldır, hem derin teknolojilere hem de diğer girişimlere yatırım yapıyor. Bu ülkede derin teknoloji konusunda derin bilgiye, teknolojik becerilere ve uzmanlığa sahip bir yapının varlığından söz edilebilir. En önemlisi de yatırımcıların bu alana ayırabilecek büyük fonları var. ABD’ye bilimsel keşif ve yeniliklerde büyük avantaj sağlayan üç önemli faktör incelendiğinde ise şu kanılara varmak mümkün:

1- Küresel çapta en çok patent başvurusu yapan ilk üç ülke arasında olması ve bu patentlerin ürün ve hizmetlere dönüşebilmesi.

2- Dünyanın en iyi üniversiteleri arasında yer alan birçok kurumun ABD’de bulunması.

3- Öğrenciler, akademik personeller, üniversiteler ve endüstriden oluşan yerleşik bir ilişkiler ağına sahip olması açıkçası ABD’yi derin teknolojilerin finansmanı ve ticarileşmesi noktasında birkaç adım öne çıkarıyor.

ÇİN VE ASYA’NIN DİĞER BÖLGELERİ NELER YAPIYOR?

Derin teknoloji çalışmalarının Asya ayağına bakacak olursak elbette işin merkezinde Çin’in bulunduğunu söyleyebiliriz. Çin’in mi yoksa ABD’nin mi yapay zekâ ve yaşam bilimleri alanlarında daha ileride olduğu tartışmalı olmakla birlikte, Çin’in bu bilimsel alanlarda küresel dünya liderleri arasında olduğu şüphe götürmez bir gerçek. Büyük bir hızla gelişen girişimcilik ekosistemi, yapay zekâ inovasyonlarını daha da ileriye taşımaya yardımcı oldu. Ayrıca Çin’in 1.3 milyarlık devasa nüfusu, derin teknoloji girişimleri için büyük bir iç pazar imkânı sağlıyor. Çin hükümeti ayrıca gelişmiş üretim ve robotik, blok zincir, tarım teknolojisi ve yeni gıda üretim tekniklerine yatırım yaparak derin teknoloji sektörlerindeki faaliyetlerini tüm alanlara yaymaya ve bu teknolojileri desteklemek için büyük bir mali katkı sağlamaya devam ediyor.

Asya’nın diğer bölgelerinde derin teknoloji yatırımlarının gelişimi Çin’e göre oldukça yavaş. Elektronik ve robotik alanlarında önemli bir oyuncu olmaya devam eden Japonya, diğer derin teknoloji kategorilerinde yeterli atılımı gerçekleştiremedi. Güneydoğu Asya’da, derin teknoloji ekosistemi henüz oluşum aşamasında. Bölgedeki en gelişmiş girişimcilik ekosistemine sahip olan Singapur’da bile, bu alanda yapılan önemli çalışmalara rağmen derin teknoloji yatırımları hala yeterli seviyede değil ve buradaki yatırımlar uzun aralıklarla yapılabiliyor.

PATENT MİKTARI ARTIYOR

Dünyada derin teknolojilerin mevcut durumunu tespit edebilmek için bakılabilecek bir diğer kaynak da patent verileri. Patent başvurularına ilişkin istatistiki analizler, ülkelerin ve kurumların teknolojik gelişmişlik düzeylerinin karşılaştırılmasında kullanılan önemli parametrelerden biri olduğu için en temelde patent başvuru, yayın ve tescil sayıları gibi bilgilerden yola çıkılarak global inovasyon trendleri bakımından önemli çıkarımlar yapılabiliyor. Bu kapsamda Patent Effect verileri kullanılarak derin teknolojinin 6 kategorisi ile ilgili patent trendleri, bu alanlarda faaliyet gösteren oyuncuların pazardaki pozisyonlarını belirlemek ve trend teknoloji gruplarını tespit etmek amacıyla genel çerçevede incelendi.

Raporda dikkate alınan 12 sektör içerisinden tarım ve yiyecek-içecek sektörleri patent verisi azlığı nedeniyle bir araya getirilerek analizler 11 sektör üzerinden gerçekleştirildi. Öncelikle, her bir teknoloji kategorisinde tüm dünya genelinde 2001-2018 yılları arasında yapılan patent-faydalı model başvuruları analiz edildiğinde, yaklaşık 2.5 milyon patent başvurusu ile yeni malzemeler ve nano teknolojinin birinci sırada olduğu gözleniyor. Ancak başvurular son beş yıldaki (2014-2018) artış oranlarına göre incelendiğinde ise en büyük artışın yüzde 341 ile otonom araçlar, robotlar ve mekatronik kategorisinde gerçekleştiği görülüyor. Patent başvurularının son bir yıldaki (2017-2018) artış oranı incelendiğinde ise en büyük artışın yüzde 27 ile yapay zekâ, veri ve görüntü işleme kategorisinde gerçekleştiği tespiti mevcut.

Raporun buraya kadarki kısmında küresel ölçekte yapılan derin teknoloji çalışmalarına dair biraz fikir edindikten sonra Türkiye’deki gelişmelere de yakından bakmak gerekiyor. Türkiye, 83 milyonun üzerinde nüfusu ve 32.4 olan yaş ortalamasıyla büyük ve genç bir popülasyona sahip dünyanın en büyük 19’uncu ekonomisi. Büyümeye devam eden bu genç nüfus dijital dünyada oldukça aktif. Türkiye Facebook için 10’uncu YouTube için 8’inci Instagram ve Twitter için 6’ncı, TikTok için de 3’üncü en büyük küresel pazar konumunda. Ayrıca, indirilen toplam uygulama sayısına göre Türkiye, mobil uygulamalar için en büyük 7’nci pazar.

Türkiye’nin teknolojik olarak gelişimi 2000’li yılların başında bilim ve teknoloji alanında yaptığı önemli atılımlara dayanıyor. 2003 yılında Türkiye’de 53’ü devlet, 24’ü vakıf olmak üzere 77 üniversite varken, 2020 yılı sonu itibarıyla bu rakam, 129’u devlet, 78’i vakıf olmak üzere 207’ye çıktı. Benzer şekilde 2001 yılında ‘Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu’ ile Türkiye’de teknoparkların oluşumunun önü açıldı. Devlet tarafından bu kanunla yasal statü kazanan teknoparklar üzerinden, Ar-Ge ve teknoloji gelişimine yönelik çeşitli teşvik mekanizmaları oluşturularak, teknoloji tabanlı girişimciliğe vergi indirimleri sağlanmaya başlandı. Bu yüzden teknoloji girişimciliğinin teknoparkların sunduğu imkânlar ile büyüdüğü ve gelişmiş ülkeler seviyesine yaklaşmaya başladığı dönemin 2000’li yılların başı olduğu söylenebilir.

Bu dönüm noktasından sonraki 19 yıl içerisinde önemli bir yol kat edildi ve mevcut durumda Türkiye’de 84 Teknoloji Geliştirme Bölgesi kuruldu. 84 teknoparkın 70’i faaliyetlerine başladı diğerleri ise henüz kuruluş aşamasında. Haziran 2020 itibarıyla; faaliyette olan teknoparklarda ArGe çalışmalarını yürüten firmaların sayısı 5 bin 846’ya, istihdam edilen personel sayısı 58 bin 922’ye, tamamlanan Ar-Ge projesi sayısı ise 36 bin 535’e ulaştı. 34 Teknoloji Geliştirme Bölgelerinde sunulan teşvik mekanizmalarına ek olarak, Hazine ve Maliye Bakanlığı, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, KOSGEB, TÜBİTAK, Kalkınma Ajansları ve Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı gibi çeşitli kuruluşlar da yenilikçi girişimciliğe yönelik destek programları yürütüyor.

Öte yandan, derin teknolojiler pahalı olduğundan ve geliştirilmesi uzun zaman aldığından, derin teknoloji girişimleri için doğru ticarileştirme yolunu geliştirmek Türkiye gibi gelişmekte olan ekonomiler için oldukça önemli. Kuluçka merkezleri ve hızlandırıcılar, derin teknoloji girişimlerini başarılı bir şekilde ticarileştirmedeki etkinliklerini giderek artırıyor. Bu yapılar yeni girişimcilere; finansmana erişim, iş bağlantıları, kalifiye iş gücüne erişim, özel ekipman ve tesisler gibi çok önemli girdiler sağlayarak gelişimlerine katkıda bulunuyor.

YATIRIM MİKTARI ARTMALI

Türkiye’deki derin teknoloji yatırımlarını pozitif anlamada yukarı çekecek alanlardan birini ise fon bulma platformları oluşturuyor. Fakat fon sayılarındaki ve toplam fon büyüklüklerindeki artışa rağmen yapılan yatırımlar içerisinde derin teknoloji girişimlerine yapılan yatırımların oranı oldukça düşük seyrediyor. Farklı bir ifadeyle bu alandaki yatırım miktarının artması gerekiyor. Yapısı gereği normal teknoloji girişimlerine nazaran daha fazla sermayeye ihtiyaç duyan derin teknoloji girişimleri, 2020 yılı içerisinde yatırımcılardan yeterli seviyede ilgi göremedi. Bu dönemde alınan yatırımların sadece 7 milyon dolarının yönü derin teknolojiye yönelikti.

Öte yandan, Türkiye girişimcilik ekosisteminin henüz gelişim sürecinde olması nedeniyle, ekosistemin paydaşları içerisinde ihtisaslaşma yavaş yavaş görülüyor. Teknoparklar, kuluçka merkezleri, hızlandırıcılar, yatırım fonları ve devlet destekleri gibi birçok girişimcilik destek mekanizması, genel olarak bütün girişimcilere hizmet vermek üzere faaliyet gösteriyor. Bununla birlikte son yıllarda ihtisas teknoparkları, farklı teknolojileri odağına alan hızlandırıcılar ve yatırım fonları oluşmaya başladı. Buna rağmen derin teknoloji girişimlerini odağına alan kurumların sayısı hala arzu edilen seviyede değil. Bu yüzden Türkiye’de genel girişimcilik verisine ulaşmak kolay olsa da derin teknoloji girişimciliği özelinde veriye ulaşmak kolay değil. Burada rapordan bağımsız olarak konuya minik bir yorum getirmekte yarar var. Türkiye’deki teknoparklar içinde ihtisaslaşma adımlarının artması derin teknoloji yatırımlarının hız kazanmasının önünü açabilir.

DEEPTECH GİRİŞİMLERİNİN GENÇ OLMASI POTANSİYEL ARZ EDİYOR

Türkiye’deki derin teknoloji girişimlerine dair de veriler sunmaya çalışan rapor, bu süreçte Türkiye’nin en büyük girişimcilik veri tabanlarına sahip olan; ticaret odaları, TÜBİTAK, KOSGEB, teknoparklar, kuluçka merkezleri, Hello Tomorrow Türkiye ve Startups.watch verileri tarayıp, 10 binden fazla girişimi inceleyip, bin 307 derin teknoloji girişimi tespit etti. Bu girişimlerden 6 ana teknoloji dalgası ve 12 ana sektöre göre sınıflandırma yapıldı. Halen faaliyetlerine devam eden bin 200 derin teknoloji girişiminin yarısına yakını faaliyetlerini İstanbul merkezli olarak sürdürüyor. İstanbul’dan sonra en fazla yoğunlaşılan iller sırasıyla Ankara, İzmir, Kocaeli, Eskişehir ve Bursa. Girişimlerin yaş dağılımları incelendiğinde yüzde 63 gibi büyük bir çoğunluğunun 2015 ve sonrasında kurulan girişimler olduğu görülüyor.

Girişimlerin yüzde 22’si 2010-2015 yılları arasında, yüzde 15’lik kısmı ise 2010 öncesi yıllarda kurulmuş. Bu verilerden hareketle Türkiye’de derin teknoloji girişimciliğinin gelişiminin son 5 yıl içerisinde büyük bir ivme kazandığı rahatlıkla söylenilebilir.

PATENT SAHİBİ GİRİŞİMLER DAHA FAZLA YATIRIM ALIYOR

Derin teknoloji girişimleri için ürün-pazar uyumu aramak; onun gerçek dünya ortamlarına uygulanmasıyla ilgili sürekli deneyler yapmak ve çeşitli bilimsel alanlarda gezinerek geliştirilen teknolojinin korunmasını sağlayacak fikrî mülkiyet haklarının peşine düşmek anlamına geliyor. Bu teknolojiler çoğunlukla yıllarca süren araştırmalar ve laboratuvar testleri sonrasında geliştirilebilmekte, genellikle patentlerin ve diğer fikrî mülkiyet haklarının sahipliğiyle koruma altına alınabiliyor. Geliştirdikleri teknolojileri çeşitli fikrî mülkiyet hakları ile koruyan derin teknoloji girişimleri; rekabet avantajı, vergi avantajı, daha fazla yatırımcı ilgisi, daha yüksek şirket değerlemesi ve prestij gibi çeşitli avantajlara sahip oluyor. Yapılan birçok akademik çalışmada, patentlerin ve marka tescillerinin, girişim sermayesi finansman miktarını artırdığı tespit edildi. Benzer şekilde önceki çalışmalar; patent sahibi girişimlerin, patent sahibi olmayan girişimlere kıyasla daha erken ve daha yüksek değerlemelerle yatırım aldığını gösteriyor.

EN AZ BİR PATENT ALIMI RİSK SERMAYESİNİN ÖNÜNÜ AÇIYOR

Araştırmalar risk sermayesi finansmanına başvurmadan önce en az bir patent başvurusunda bulunan girişimlerin, başvuruda bulunmayan girişimlere göre yüzde 51.7 daha fazla finansman elde ettiğini gösteriyor. Avrupa Patent Ofisi ve EUIPO tarafından yapılan bir çalışmada, Avrupa’daki KOBİ’ler içinde en az bir Avrupa Patent başvurusu yapan KOBİ’lerin hızlı büyüyen firma olma olasılığının yüzde 25 arttığı tespit edildi.

Yine aynı çalışmaya göre yüksek teknolojili ürün ve hizmetler geliştiren ve en az bir Avrupa patent başvurusu olan KOBİ’lerin hızlı büyüyen firma olma olasılığının yüzde 110 arttığı görülüyor. Öte yandan, Türkiye’deki derin teknoloji girişimlerini fikrî mülkiyet hakları açısından analiz edebilmek adına patent veri tabanları üzerinden bir araştırma daha gerçekleştirildi. Bu araştırmada, Türkiye’de faaliyet gösteren, 2010 yılı ve sonrasında kurulmuş ve bu çalışmaya konu olan bin 200 girişim arasında da yer alan patent-faydalı model sahibi 407 adet derin teknoloji girişimi tespit edildi. Söz konusu 407 girişimin toplamda bin 100 adet patent-faydalı model sahibi olduğu görülüyor. Bu girişimlerin 111 tanesi (yüzde 27) Türkiye’deki farklı üniversitelerdeki akademisyenler tarafından kurulmuş akademik spin-off’lar olarak biliniyor.

En çok patent-faydalı model başvurusu olan girişimler içerisinde ilk 20’de yer alan girişimlerden 10’unun, akademik spin-off girişimden oluşuyor. 407 patent sahibi girişim içerisinde 72 tanesi en az bir kere yatırım almış. Tüm derin teknoloji girişimleri arasında yatırım alanların oranı yüzde 14.3 iken, patent-faydalı model sahibi girişimler içerisinde yatırım alanların oranı yüzde 17.6’dır. Buna göre yukarıda bahsedilen araştırmalardaki verilerle tutarlı bir şekilde Türkiye derin teknoloji girişimleri arasında patent-faydalı model sahibi olanların yatırım alma oranı, olmayanlara göre daha fazla. Patent-faydalı model sahibi girişimlerin faaliyet gösterdikleri şehirler bakımından analizi yapıldığında beklendiği üzere bu girişimlerin en fazla İstanbul, Ankara ve İzmir’de yoğunlaşmış olduğu görülüyor.

Sonuç olarak sanal avatarların ‘metaverse’ adlı bir siber dünyada kurulması gerçeğinden hareketle dijital dönüşüm kendine dijital bir evren kurarken gelişmelere seyirci kalmamak adına Türkiye’nin birçok gelişmeye aynı anda koşması gerçeğiyle karşı karşıyayız. Bu koşunun tüm alanlarda hızlı bir sonuç vermesini istiyorsak orta vadeli eylem planlarımızın arasına derin teknoloji yatırımlarını da almalıyız. Hatırlanacağı üzere metaverse dünyasının ilk sanal AVM’sinin sadece bir katı Türkiye’nin GSYH’sı kadar bir değerleme ile satılmıştı. Buradan şu sonucu çıkarmamız gerekiyor, hayatını gerçeklik üzerinden inşa etmeyen yeni nesil toplumun geleceğini korumak ve farkındalık yaratmak için derin teknoloji yatırımlarına hiç olmadığı kadar ağırlık verip, kuralı koyanın yanında yer alma sığlığı yerine oyunun kurallarını koyan ülkeler arasında her alanda yer almalıyız.

- Ankara Sanayi Odası’nın yayın organı ASOMEDYA