Tarihte Bugün: Vegas Muharebesi / Röportaj (Erhan Çifci) Tarihte Bugün: Vegas Muharebesi / Röportaj (Erhan Çifci)

Tarihte Bugün: Vegas Muharebesi / Röportaj (Erhan Çifci)

Tarihte Bugün: Vegas Muharebesi / Röportaj (Erhan Çifci)

28/05/2022 18:05

Vegas Muharebesi’nin 69. yılında Askeri Tarihçi & Yazar Erhan Çifci, Kore Savaşı’nı ve Vegas Muharebesi’ni anlattı
BU HABERİ
PAYLAŞ

69 yıl önce, Kore Savaşı'ndaki Vegas Muharebesi’nde (28-29 Mayıs 1953) 3. Türk tugayından 151 askerimiz şehit oldu.

Bu acı olay ve Kore Savaşı hakkında Askeri Tarihçi & Yazar Erhan Çifci, Savunma Sanayii Dergilik’e açıklamalarada bulundu.

 

- Kore Savaşı'nın en önemli muharebelerinden ve yaklaşık bir bölük büyüklüğünde askerimizi şehit verdiğimiz Vegas Muharebesi’nin 69. yılındayız. Bu konudan önce, Kore Savaşı hakkında neler söylemek istersiniz? Bu, başlangıç itibarıyla aynı ulusun evlatlarının bir iç savaşı mı? Taraflarını coğrafyanın belirlediği bir muharebe mi? Yoksa tam anlamıyla iki ayrı ve bağımsız devletin savaşı mı?

Evvela belirtmek gerekir ki, Kore Savaşı etkileri bakımından yakın tarihte meydana gelmiş çok önemli hadiselerden biridir. Batı literatüründe “Unutulan Savaş” (Forgotten War) olarak da anılan Kore Savaşı, Soğuk Savaş sürecinde iki kutba ayrılan dünyanın karşı karşıya geldiği ilk büyük silahlı çatışmadır. Üç yıl süren bu silahlı çatışma ile dünya kamuoyu atom bombasının bile konvansiyonel çatışmaları durduramayacağını görmüştür.

Öte yandan Kore Savaşı’nı bir iç savaş ya da tam anlamıyla iki ayrı ve bağımsız devletin savaşı olarak tanımlamanın doğru olmayacağı kanaatindeyim. Zira Kore de, tıpkı Almanya gibi, suni ve ideolojik biçimde ikiye ayrılmış bir coğrafyadır. Ülke daha İkinci Dünya Savaşı döneminde askerî harekât bakımından 38’inci enlemin kuzeyi Sovyetler Birliği’nin güneyi ise Amerika Birleşik Devletleri’nin sorumluluğuna verilecek şekilde bölünmüş, ardından ise savaş bitiminde bu bölünme ideolojik bir kalıba sokulmuştur. Dolayısıyla kuzeyde Sovyetler Birliği’nin güdümünde kurulan Komünist Kuzey Kore hükûmeti ile güneyde Amerika Birleşik Devletleri’nin himayesinde kurulan Batı yanlısı Güney Kore hükûmetinin “tam anlamıyla” bağımsız birer yapı olduğunu söylemek mümkün değildir. Ancak son tahlilde üç yıl devam eden bu savaşın bitiminde iki tarafın da neredeyse hiçbir önemli kazanım sağlayamadıkları ve aynı ulusun evlatlarının çok büyük bir yıkım yaşadıkları ifade edilebilir.

- Peki, üzerinden yıllar geçmesine rağmen hâlâ tartışılan bir karar olan, üzerine şiirler dahi yazılan Türk askerinin Kore Savaşı’na katılımı üzerine görüşlerinizi alabilir miyiz? Türkiye’nin böyle bir karar almasında ne gibi amiller etkili oldu?

Tarihçiler için öncelikli prensiplerden biri, olayları yaşandığı dönemin şartlarını göz önünde bulundurarak ele almak, anakronizme düşmemektir. Bundan ötürü Türkiye’nin Kore Savaşı’na katılma kararını değerlendirirken o dönemin şartlarını merkeze koymak elzemdir. Aksi takdirde doğru sonuçlara varmanın mümkün olmayacağına inanıyorum.

Bu bağlamda Türkiye’den yaklaşık 8000 kilometre uzaklıktaki bir coğrafyaya Türk askerinin savaşmak için gönderilmesi ilk bakışta hiç kimseye rasyonel bir karar olarak görünmeyecektir. Bu gayet tabii bir düşüncedir. Ne var ki dönemin siyasi, askerî ve hatta iktisadi şartları Türkiye’yi Kore’ye asker göndermeye zorlamıştır. Kaldı ki gerek o dönem iktidarda bulunan Demokrat Parti’nin gerekse Cumhuriyet Halk Partisi’nin Kore’ye asker gönderme konusunda birbirlerine paralel düşündükleri görülmektedir. Ayrıldıkları konu ise savaşa asker gönderme gibi ciddi bir kararın TBMM’nin onayına sunulmadan alınmasıdır.  

Bu noktada Demokrat Parti inisiyatif kullanıp henüz iktidara gelen bir parti olarak böyle bir kararın sorumluluğunu tek başına üstlenmek ve belki de bir anlamda Cumhuriyet Halk Partisi gibi çok önemli bir yapının gölgesinden kurtulmak istemiştir. Bununla beraber kararın alınmasında en önemli sebep Türkiye’nin Batı ittifakı içerisine girme niyetidir. Değişen dünya düzeninde Batı ittifakı içerisine girmeyi zaruret olarak gören ve buna parti programında da yer veren Demokrat Parti yöneticileri savaşın başlaması ile beraber Birleşmiş Milletler’in Güney Kore’ye destek çağrısını bir fırsat olarak değerlendirmişlerdir. Böylelikle Sovyet tehdidi karşısında daha önce Cumhuriyet Halk Partisi döneminde başvurulan ancak olumsuz yanıtlanan Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’ne (NATO) üyeliğin de mümkün hale geleceği düşünülmüştür.

Güvenlik kaygıları dışında Türkiye’nin Kore’ye asker göndermesindeki ikinci amil askerî ihtiyaçlardır. İkinci Dünya Savaşı’na girmeyen Türk ordusunun modern harp taktik ve teknikleri konusunda yaşadığı eksiklikleri Kore’de gidereceğine inanılmıştır. Üçüncü olarak ise Batı’ya entegre bir ekonomik kalkınmayı amaçlayan Demokrat Parti’nin bunun için gerekli iktisadi yardımların temini konusunda Kore Savaşı’na katılımı yine bir fırsat sahası olarak değerlendirdiği söylenebilir.

- Çok değil, üzerinden 10 yıl dahî geçmeyen II. Dünya Savaşı’na “ne olursa olsun savaşın dışında kalmak” stratejisi ile katılmayan, buna sebep olarak askeri teknolojilerdeki durumunu ve sahip olduğu silahların yetersizliğini gösteren Türkiye’nin Mehmetçik’i yabancı bir coğrafyaya ve kendi sevk ve idaresinin dışındaki bir savaşa göndermesini, silah teknolojileri ve askeri açıdan nasıl değerlendirirsiniz?

Sorunuzda çok güzel bir şekilde altını çizdiğiniz gibi, Cumhuriyet kurulduktan sonra iç isyanların bastırılması haricinde saha tecrübesi olmayan Türk ordusu İkinci Dünya Savaşı’na da katılmadığı için modern harp taktik ve tekniklerinden fazlasıyla uzak kalmıştı. İşte Türk askerinin bu eksikliği Kore’de, çok uluslu bir muharebe ortamında sağlayacağı tecrübe ile gidereceği düşünülmüştür. Gerçekten de Türk askeri modern savaşın ne anlama geldiğini, savaşın taraflardan neler istediğini Kore’de fazlasıyla idrak etmiştir. Savaşa katılan askerlerin sözlü ve yazılı beyanları bizlere bu durumu açık şekilde teyit etmektedir. Zira Kore’de savaşan subaylar yurda dönmelerini müteakiben muharebelerdeki deneyimlerini gerek yazdıkları raporlar aracılığıyla gerekse eğitim birliklerinde görevlendirilerek doğrudan aktarmışlardır.

Bahsi geçen tecrübe aktarımında en fazla öne çıkarılan hususlar müşterek harbe, gece muharebelerine ve lojistik desteğe verilen önemdir. Her ne kadar 1947’de ilan edilen Truman Doktrini’nin ardından Türk ordusunun reorganizasyonu için ülkeye davet edilen Amerikan Askerî Yardım Misyonu bu öğelere teorik bakımdan sıkça vurgu yapsa da, muharebe alanında elde edilen tecrübeler bir anlamda teorik bilginin pratiğe dökülmesi anlamına da gelmiştir. Bu anlamda Türk askeri yeni savaş taktik ve tekniklerini muharebe ortamında bizzat tecrübe ederken, modern silah ve teçhizatı da yine muharebe ortamında tanıma ve kullanma imkânı bulmuştur.

- Türk askerinin Kore Savaşı’na katılımı savaşın seyrini nasıl değiştirdi? Savaşın kazanılması için Türk askerinin fiilen orada olmasına gerek var mıydı?

Kore’de savaşın kazanılması için Türk askerinin fiilen Kore’de bulunmasına elbette ki gerek yoktu. Zaten Güney Kore dışarıda tutulursa, savaşa iştirak eden on altı koalisyon ülkesi arasında Amerika Birleşik Devletleri kara, deniz ve hava kuvvetlerinin kahir ekseriyetini tek başına sağlamıştır. Yani Kore Savaşı’nı aslında büyük ölçüde Amerika Birleşik Devletleri’nin yürüttüğünü söylemek pek de yanlış olmayacaktır. Türkiye ise BM koalisyonuna yaklaşık 5000 kişilik, tugay boyutundaki bir kuvvet tahsis etmiştir. Buna karşın Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere ve Kanada’dan sonra koalisyon kuvvetlerine dördüncü büyük katkıyı yaptığını da gözden kaçırmamak gerekir.

Türk askerinin genel anlamda iyi bir muharebe etkinliği gösterdiği ve Kore’de iz bıraktığı konusunda tereddüt bulunmamaktadır. Kunuri, Kumyangjang-ni ve Vegas muharebeleri buna somut örneklerdir. Kunuri’de Türk askerinin Amerikan 8’inci Ordusu’nun çekilişini himaye ederken kazandırdığı çok kritik üç gün, Kumyangjang-ni’de dünya harp tarihine geçen efsanevi taarruzu, “Kanlı Vegas Muharebeleri” olarak anılan ileri karakol muharebelerinde ise savaşın son günlerinde bile üstün Çin kuvvetlerinin taarruzlarına geçit vermemeleri taraflı tarafsız bütün gözlemcilerin övgüsünü beraberinde getirmiştir. Bununla beraber “savaşın seyrini değiştirme” gibi bir söylem çok iddialı olacaktır.

- Türkiye’nin Kore Savaşı’ndaki tutumu ve Türk askerinin başarıları, Türkiye’nin özellikle NATO’ya dahil edilmesi konusunda nasıl bir etki yaptı?

Ülkemizde genel kanaat, Türkiye’nin Kore'ye asker göndermesinden ya da askerinin Kore’de iyi bir performans sergilemesinden dolayı NATO’ya üye yapıldığı yönündedir. Ne var ki bunların NATO’ya üyelikte sanıldığı kadar mühim bir etkisi yoktur. Bu noktada Kore Savaşı'nın etkisi, İkinci Dünya Savaşı sonunda kullanılan atom bombalarının artık büyük çaplı bir konvansiyonel savaşa engel olacağına yönelik derin inancı yıkmasıdır. Zira Kore'de büyük çaplı bir savaşın çıkması atom çağında bile konvansiyonel savaşın devam edeceğini bütün dünyaya göstermiştir. Dolayısıyla Türkiye'nin jeopolitik konumu, stratejik değeri olan üsleri barındırma potansiyeli ve Türk ordusunun doğuda Sovyet taarruzuna karşı "geciktirici" bir etki yapabileceğinin düşünülmesi Kore Savaşı ile beraber ABD açısından önemli parametreler haline gelmiştir. Bu nedenle İngiltere'nin çok ciddi mukavemetine rağmen 1951 yılı ortalarından itibaren ABD, Türkiye'yi NATO üyesi yapmanın zeminini hazırlamıştır.

Diğer taraftan Türkiye’nin Kore’ye asker gönderme kararı sonrasında NATO’ya kabul edildiğine dair kanaati çürütecek veriler hiç de az değildir. Örneğin; 1950 yılı Temmuz ayı sonlarında Türkiye’ye gelen Amerikalı senatör Cain’in Türk basınına Türkiye’nin Kore’ye asker gönderdiği takdirde NATO’ya üye olabileceğini söylemesi Amerikan Dışişleri Bakanlığında büyük bir infial uyandırmıştır. Zira Amerikalılar kendi partisi içerisinde dahi çok az kişinin dile getirdiği bir görüşü savunan Cain’in verdiği beyanatı eleştirmişler ve bunun Türk kamuoyunda beklenti oluşturmasından korkmuşlardır. Amerikan Dışişleri Bakanlığına ait belgelerden bu durum sarih biçimde anlaşılmaktadır. Yine Amerika Birleşik Devletleri Genelkurmay Başkanı Omar Bradley'nin 1950 yılı sonbaharında, Reader’s Digest adlı dergiye yazdığı bir makalede Türkiye'nin ABD çıkarları açısından hayati bir öneminin olmadığına vurgu yapması da 1950 yılı sonunda Amerikalıların halen Türkiye’yi NATO’ya üyelik bakımından uygun görmediklerine delildir. Ancak 1950 yılı Kasım ayı sonundaki büyük Çin taarruzu bu durumu değiştirecek ve Amerikalıların Türkiye hakkındaki algılarını revize etmelerine yol açacaktır.

Böyle olmakla beraber Kore’de gösterilen yüksek performansın NATO’ya üyelikte hiçbir etki yapmadığını söylemek de yanlıştır. Türk askeri Kore’de rüştünü ispat etmiş, iyi eğitilip iyi donatıldığında ne kadar büyük bir potansiyele sahip olduğunu göstermiştir. Hiç şüphe yok ki bu durum NATO’ya üyelik açısından Türkiye adına değerli bir veri oluşturmuştur.

- Bugün Kore Savaşı’ndaki ünlü Vegas Muharebesi’nin 69. yıl dönümündeyiz. Vegas Muharebeleri hakkında neler söylemek isterseniz?

1950-1953 yılları arasında Kore’de muharip olarak bulunan üç tugay çok sayıda önemli muharebeye katılmış ve biraz önce de ifade ettiğim gibi, çok sayıdaki gözlemcinin övgüsünü kazanmıştır. Bu muharebelerin en önemlilerinden biri 1953 yılı Mayıs ayı sonlarında gerçekleştirilen ileri karakol muharebeleridir. Küçük Vegas, Büyük Vegas, Batı Berlin, Doğu Berlin, Elko ve Karsan adı verilen tepelerde mevzilenen 3’üncü Türk Tugayı askerleri ile burada yine üstün sayıdaki düşman kuvvetlerine karşı 26 saati fasılasız olmak üzere, 36 saat boyunca göğüs göğüse savaşmış ve muazzam bir mukavemet göstermiştir. Adı geçen tepelerin bahse konu zaman diliminde dokuz kez el değiştirmeleri buradaki mücadelenin şiddetini ve ne kadar zorlu olduğunu açık biçimde ortaya koymaktadır.

Tarihe “Kanlı Vegas Muharebeleri” olarak geçen bu muharebelerde 3’üncü Türk Tugayı 151 personelini şehit verirken Türk mevzilerinin önünde 3000'den fazla Çinlinin cesedi sayılmıştır. Muharebelerin sonunda ise 3’üncü Türk Tugayı’nın Amerikalıların üst düzey nişanlarından Legion of Merit ile taltif edildiği görülmektedir.

- Vegas Muharebeleri’nde yaşanan bir kahramanlık hikâyesini veya sizi etkileyen anıyı paylaşmak ister misiniz?

Tabii ki. Vegas Muharebeleri çok sayıda kahramanlık hikâyesine sahne olmuştu. Bunlardan beni etkileyen iki tanesini paylaşmak isterim.

İlki, Üsteğmen Cahit Berk’in hakikaten çok büyük bir kahramanlık göstererek savaşan 44 kişilik takımından sadece 8 askerin kalmasından sonra yazdığı duygusal şiirdir:

 

RUHLARI ŞAD OLSUN

“Yaralandım Komutanım”

Aradan yıllar geçti,

Bir gariplik çöktü içime,

Ölürken bu biçime,

Kim hayal ede

Kim bile bile gide,

Böylesine ölüme!..

Sağ elinde kopmuş sol kolu,

Sesleniyordu Mehmet

Sesleniyordu Mehmet

“Yaralandım Komutanım”

“Yaralı sargı yerine” dedim,

Sözümü tamamlayamadım,

Döndü, sürüklenircesine

Ayağını sürüdü

Cennete girercesine

Uzaklaşır gibiydi

Mermiler hala düşüyor

Mehmetler koşuyor

Mermiler düşüyor,

Bir Vegas gecesinde

Memleketin binlerce kilometre ötesinde

Mehmet bir an durdu

Bana döndü

ANA SEVGİSİ

Vatan sevgisi

Sevgilerin en hislisi

Ama onun nabzında atıyor

Yavaşça sesleniyor:

“Ya anam duyarsa”

Kim bilir ne kadar ağlar?

Diye soruyor…

Sol elinde kopmuş sağ kolu

Artık koşamıyor

Pirinç tarlaları arasında

Yorgansız yatan Mehmet

Artık Cennete koşuyor..

(Kore Gazisi Üsteğmen Cahit Berk)

İkincisi ise muharebeler esnasında ihtiyat birliği kalmadığı için İstihkâm Bölüğü Komutanı Yüzbaşı Sükan’ın askerleri ile bir piyade bölüğü gibi süngü muharebesine girmesi ve destansı bir kahramanlık göstermesidir. Düşman taarruzu altındaki ileri karakollara yardım için ön hatta giden Sükan, askerleri ile beraber düşman kuşatmasını yarmış ve Elko karakolunu ele geçirmiştir. 16 saat boyunca mevzilerini savunan Sükan yanına bir el bombası düşmesi sonucunda ayağını kaybetse de tahliye edilmeyi reddetmiştir. Sükan bu süreçte düşmanın yoğun topçu ve havan ateşine karşın mevzileri tek tek dolaşarak askerlerini cesaretlendirmiş, bulabildiği her silahı kullanarak muharebeye devam etmiştir. Muharebe sonrasında Amerikalılar Şinasi Sükan’ı savaş boyunca diğer ülke askerleri arasında sadece 14 kişiye verdikleri Distinguished Service Cross madalyası ile taltif etmişlerdir. Bu madalyaya ait resmî beratta ise Sükan’ın tek başına 70’ten fazla Çinliyi öldürdüğünün altı çizilmiştir.

Öte yandan Üsteğmen Cahit Berk ve Yüzbaşı Şinasi Sükan’ın göstermiş olduğu cesaret ve feragat savaş boyunca Türk askerlerinin gösterdikleri kahramanlıkların sadece ikisidir. Kore’de çok sayıda Türk askeri benzer nitelikte kahramanlık göstermiş ve bunlar resmî kayıtlara geçmiştir.

Bu vesileyle Kore’de ülkelerini canları pahasına temsil eden askerlerimizi saygıyla anarken, savaş sırasında şehit olanlara ve savaş sonrasında hayatını kaybedenlere rahmet, halen hayatta olan ve maalesef şimdiye kadar hak ettikleri değeri göstermediğimiz değerli gazilerimize ise selamet dilerim.

- Teşekkürler

Ben teşekkür ederim.